bugün
yenile
    1. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ayrılık ne biliyor musun? ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte. insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. iki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık. o küçük ölüm! usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan. ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. ben bulutları gösterirken, " bulmacanın beş harfli yemek sorusunayanıt aramanla halkalanmış, " aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, " bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan. şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını, bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında.... ne mi yapacağım bundan sonra? ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. şiir yazmayacağım bir süre, fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. falcı kadınlara inanmayacağım artık. trafik polislerine adres sormayacağım, geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye.... ne yapacağımı sanıyorsun ki? tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
    2. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şuradan dinleyince, insanın içine biraz yalnızlık çöküyor. acı var içinde şiirin. "şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında" (bkz: şükrü erbaş)
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: şükrü erbaş şiiri. link "Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi Ne kapanan kapılar Ne yıldız kayması gecede, ne güz Ne ceplerde tren tarifesi Ne de turna katarı gökte İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken Duvarlara dalıp dalıp gitmesi Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek Birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin Parmaklarını sözüne pınar edememek Uzaklarda bir adamın üşümesi; bir kadın dağlara daldıkça Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması Ayrılık; yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme Yalnızca gölge vermesi ağaçların İyiliğin küfre dönmesi ayrılık Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş İki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı Hüznün arması, süren korkusu inceliğin Ayrılık, o küçük ölüm; usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını? Bir yaprak düşmesi kadar ancak acısı ve ağırlığı olduğunu Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını Boşluğa bir boşluk katmadığını Kar yağdırmadığını yaz ortasında Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı Ben bulutları gösterirken "Bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna" Yanıt aramanla halkalanmış Aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı Türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip "Bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?" dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan Ne mi yapacağım bundan sonra? Ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce Şiir okumayacağım bir süre Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım Ardı kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında Gençliğimi anımsamak için Emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak, sonumu görmeye çalışacağım Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce solsun diye İçinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim Mican türküsünü asacağım yerlerine Falcı kadınlara inanmayacağım artık Trafik polislerine adres sormayacağım Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye Fesleğenden başka bir çiçek koymayacağım penceremin önüne Büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım Nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım Şaşırma! Yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime. Ne yapacağımı sanıyorsun ki? Tenin tenime bu kadar sinmişken Ömrüm azala azala akarken önümde Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken Senin korkularını Benim inceliğimi doldurup yüreğime Bıraktığın boşluğu yonta yonta Binlerce heykelini yapacağım"
    4. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: Şükrü Erbaş) şiiri. Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, Ne kapanan kapılar, Ne yıldız kayması gecede, Ne ceplerde tren tarifesi, Ne de turna katarı gökte. İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! ... Tenin tenime bu kadar sinmişken, Ömrüm azala azala akarken önümde, Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, Bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi Ne kapanan kapılar Ne yıldız kayması gecede, ne güz Ne ceplerde tren tarifesi Ne de turna katarı gökte İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken Duvarlara dalıp dalıp gitmesi Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek Birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin Parmaklarını sözüne pınar edememek Uzaklarda bir adamın üşümesi; bir kadın dağlara daldıkça Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması Ayrılık; yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme Yalnızca gölge vermesi ağaçların İyiliğin küfre dönmesi ayrılık Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş İki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı Hüznün arması, süren korkusu inceliğin Ayrılık, o küçük ölüm; usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını? Bir yaprak düşmesi kadar ancak acısı ve ağırlığı olduğunu Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını Boşluğa bir boşluk katmadığını Kar yağdırmadığını yaz ortasında dinlemek isteyenler için
    6. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye."
    7. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Necip Fazıl Kısakürek'in "beklenen" şiiri için Türk edebiyatında beklemek üzerine yazılmış en iyi şiir denir. Bence biraz abartı bir ifade ama yine de beklemek üzerine yazılmış iyi bir şiir. Gerçi genel geçer bir şekilde böyle bir kaide var mı bilmiyorum. İlber Ortaylı söylemişti bunu. Bu ihtiyarın da her bok hakkında fikri var. Sallıyo da olabilir. Beklenen şiiri beklemek üzerine yazılmış en iyi şiir mi bilmiyorum. Takdir edersiniz ki konumuz da bu değil zaten. Ama nasıl girizgah yapılır ben komple unuttum. Bana soracak olsaydınız eğer(niye soracaksanız artık) hiç abartmadan söylerdim: Senin korkularını benim inceliğimi şiiri, Türk edebiyatında ayrılık üzerine yazılmış en iyi şiirdir. Bu benim için neredeyse nesnel bir durum. Öznel olarak da bu şiir tek başına hayatımı değiştirmiş bir şiir olabilir. Neden ve nasıl hayatımı değiştirdiğini anlatmayacağım. O başka bir entrynin konusu olurdu zaten. Ben bu şiiri okuduğumda ayrılığı iliklerime kadar hissediyorum. Hiçbir ayrılık acım olmasa bile dizelere gizlenmiş o parçalanmış benlik hissi durduk yere canımı sıkıyor. Bunu kağıt ve kalemle başarabilmek muazzam bir şey olsa gerek ya. Bence şairlerin çoğu yalan söylüyor. Gerçekten böyle bir ayrılık hissiyle mi yazıldı yani bu şiir? Olm gerçekten çok kötü yani. Yani ne bileyim bu adam sonra nasıl hayata devam etti o zaman? Rabbim sen bir daha yaşatma, düşmanımın başına verme gerçekten ya. Tövbe bismillah şiirin son kısmını aşağıya ekleyeceğim. Tam o kısmı okurken benim boğazım düğümleniyor. Çok zor olsa gerek. Belki ölümün ağırlığı kadar belki ondan bile zor. Bir de kendi içinde öyküler barındıran şiirleri ayrıca severim ben. İsmet Özel'in şiirleri öyledir mesela. Çoğundan uzun metraj bir film çıkartılabilir. Bu şiir de öyle. Şükrü Erbaş şiirinde bir de bahsettiği kadının gidişinin bir ayrılık değil yalnızca toplama işleminin bir sonucu olduğundan bahsediyor. Aslında nerede, nasıl ve ne zaman terk edildiğini anlatıyor. O kısımlar da çok iç burkan detaylarla dolu. Başını sonunu at, ortasında bir öykü var. O öykü biraz kış uykusu filmini andırıyor. Filmi çekilse muhtemelen kış uykusundan bin kat daha iyi bir film olurdu. Ama en çok Banu Özyürek'in "bir günü bitirme sanatı" kitabındaki "unutulmaz peruk" öyküsüne benziyor bu şiirdeki hikaye. Kitabı yarım yamalak hatırlıyorum. Unutulmaz peruk ismini hiç hatırlayamadım internetten falan buldum. Ama o öyküyü okuduğumda hissettiğim şeyi bu şiiri okurken de hissediyorum. Ben çok hisli bir insanım, bir çok şey hissederim ama genellikle anlatamam. İdare edin artık. Muhteşem bir ayrılık şiiri demiş miydim. Ayrılık üzerine bundan daha iyi bir şiir varsa gösterin onun kusurlarını ortaya çıkartayım ve bu şiir yazılmış en iyi ayrılık şiiri olarak kalmaya devam etsin. Bir de ömür hanım'la güz konuşmaları var. Onun hakkında da çok konuşmak isterim. Şaka maka bu şükrü erbaş baya iyi yazar galiba ya. Yeterince övmüyoruz sanırım. Neyse çok da önemli değil zaten. --- spoiler --- ne mi yapacağım bundan sonra? ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. şiir yazmayacağım bir süre, fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. falcı kadınlara inanmayacağım artık. trafik polislerine adres sormayacağım, geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye.... ne yapacağımı sanıyorsun ki? tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım. --- spoiler --- lan olm...
    8. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir etkinlikte dinleyiciler arasında şükrü erbaş varken okuma şansım olmuştu bu şiiri. --- spoiler --- İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık. --- spoiler --- içini kendine bile dökmekten vazgeçen biri olarak Şükrü Erbaş'ın haksız olmasını çok isterdim